Tarımsal Üretimde Yeni Paradigmalarla, Neden Fark Yaratmak
Zorundayız?
(7.
Ulusal Bitki Besleme ve Gübreleme Kongresinde (12-15 Ekim 2016,Adana) yapılan
sunumun kısaltılmış metni)
Tarımsal üretim, günümüzden
10.000-12.000 yıl önce insanların yerleşik hayata geçişi ile başlar. Bu aynı
zamanda bilim dünyasında kabul gören ilk bilimsel ve teknolojik devrim olarak
kabul edilir. Zaman içinde yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar bugün
bilinen doğruları ifade etmeyebilir. Ancak varılan sonuçların yeni bilimsel
sonuçlara ulaşabilmek için bir veri tabanı hazırlar ve yeni bilgiler paradigma
değişimlerine sebep olur.
Tarımsal üretimde sosyal, ekonomik ve
çevre açısından ortaya konan olumsuzluklarla birlikte, sahip olduğumuz tüm
bilimsel ve teknolojik imkânlara rağmen bugün gübre kullanımı kaçınılmaz
görünmektedir. Bu da bizi gübreleme programlarını yeniden gözden geçirmeye ve
yeni bir bakış açısı ile tekrar değerlendirmeye yönlendirmektedir.
İlk Bilimsel ve
Teknolojik Devrim
Tarımsal üretiminin; toprağa dökülen
yumru ve tohumların yeni bitkiler oluşturmasını fark etmeleri ve yerleşik düzene
geçmeleri ile başladığı düşünülmektedir. Bilim tarihinde kabul gören önemli bir
yaklaşım da, tarımın insanlık tarihinde belirsiz ve uzun bir süreç olan
neolitik dönemde, gerçekleşen ilk bilimsel ve teknolojik devrim olmasıdır
(Conan, 1983; Türkcan, 2009). Tarımın
ilk bilimsel ve teknolojik devrim olarak kabul görmesinin esas nedeni; insanları
üretim nedeniyle yerleşik hayata geçmeye mecbur bırakması, böylelikle ilk
mülkiyet ve hukuk kurallarının ortaya çıkmasına neden olması, üretimin
yapılabilmesi için gökyüzü ve iklim gözlemleri yapmaya başlamaları, paylaşım ve
satış için matematiksel bilginin, inşaat, sulama kanalları, alet ve makinalar
için teknik ve malzeme bilgisinin gelişmeye başlaması sayılabilir.
İnsanlık tarihi ile başlayan
gelişmelerin son 50 yılında; yoğun üretim modellerinin olumsuzlukları, organik
ve topraksız tarım sistemleri, yeni üretim teknolojilerin tarımsal üretimde
kullanılması ile önceki üretim modellerine benzemeyen yeni bir paradigma ile
bizi baş başa bırakmıştır.
Tarımsal Üretim
Paradigmaları
Paradigma kavramı;
ilk kez 1962 yılında Bilimsel Devrimlerin
Yapısı adlı eserinde Khun (1962) tarafından kullanılmıştır. Khun’un
tanımıyla; bir bilim çevresinde, belli bir süre içerisinde bir model sağlayan
yani örnek sorular ve çözümler temin eden evrensel olarak kabul edilmiş
bilimsel başarılar olarak nitelendirilmiştir.
Avcılık ve
toplayıcılıkla yaşamların sürdürüldüğü dönemde doğal sınırlar; yaşanılan yerin arazi
ve iklim koşullarına bağlı olarak nüfus artışı/gıda stok oranına göre
oluşmuştur. Bu oran yaşanılan çevrenin taşıma kapasitesini de ifade eder ki;
aşıldığında ya nüfus azalır ya da başka bir paradigma doğar. Doğan ilk paradigma
da; yerleşik hayata geçerek tarımsal üretime başlamaktır.
Zaman içinde; XVII
yüzyılın “bilim devrimi” ile XVIII yüzyılın “sanayi devrimi” olarak gelişmesinin ardından, tarımda çalışan
nüfus fabrikalara yöneltilirken, hayvan beslemenin güçlüğü nedeniyle gübre
yetersizliği ve toprak verimliliğinin azalması sorunlarını da ortaya
çıkarmıştır. Daha da önemlisi mevcut tarımsal üretimin artan nüfusu beslemesi
imkânsız hale gelince daha fazla gıda üretimi için mevcut paradigmanın da
değiştirilmesi zorunlu hale geldi. Üretimi yapılan tohumlarda ıslah
çalışmalarının olumlu sonuçları, makineleşme, kimyasal gübrelerin üretimde
kullanılmaya başlanması, tarımsal ilaçların kullanılması, üretimi yapılan
ürünlerin depolanması, paketlenmesi veya işlenmesinde yaşanan gelişmelerin de
katkısı ile 1980’lerin başına kadar gelen dönemde “yoğun üretim paradigması”nın
hakim olduğu gözlenir.
Yoğun üretim ile
kıtlığı engellemede ciddi çözümler üretilmiş ancak, bu dönemde dünya nüfusu
yaklaşık 4 milyarlık bir artış göstermiş, yani üretim fazlası nüfus artışını da
birlikte getirmiştir. Ayrıca 1950-2000 yılları arasında traktör sayısı ve fosil yakıt kullanımı 4 kat, kimyasal
gübre kullanımı 10 kat, pestisit kullanımının 32 kat artması ile ekolojik
dengeyi bozacak çevresel sorunlar baş göstermiştir. Genetik çalışmalarda alınan
büyük mesafeler olsa da, riskleri nedeniyle genetiği değiştirilmiş
organizmaların dünya genelinde sorgulanmasına sebep olmuştur. Böylece bugün
hakim olan modelimiz; yüksek verim ve kaliteli ürün alırken doğal kaynakların,
çevrenin ve sürdürülebilir üretimin korunduğu “sürdürülebilir üretim
paradigması” olarak şekillenmiştir (Welch ve Graham, 1999; Byerlee ve ark.,
2008; FAO, 2007).
Artan nüfus beslenirken
tarımsal ürünlerin içeriklerinin sağlıklı olması ve çevrenin sürdürülebilirliğinin
sağlanması düşüncesi yakın gelecekte yeniden tarımsal üretim modelinin
değişmesine neden olacak gibi görünmektedir. Verimli üretim, sürdürülebilir
çevre ile birlikte sağlıklı gıda üretiminin ön plana çıktığı “gıda sistemleri
paradigması” yakın geleceğin hakim görüşü olacağı tahmin edilmektedir (Welch ve
Graham, 1999; Kassam ve Friedrich, 2012; FAO, 2011).
Bu nedenle de, gübrelemeye yeni bir bakış açısı ile
bakmaya ve fark yaratmaya ihtiyacımız var.
Gübreleme programlarında başarı sonuçlar alabilmek için aşağıda
özetlenen üç önemli noktanın göz önünde tutulması önemli görünmektedir.
a.Stres Koşullarının
ve Faktörlerinin Yönetimi
b.Besin
Elementlerinin Etkinliği Arttırabilmek İçin Gübre Kullanım Yönetiminde Yeni
Yaklaşımlar
c.Yeni Preparatlar ve
Yeni Kaynakların Kullanılması
Neden Fark Yaratmaya
İhtiyacımız Var?
Yapılacak
uygulamalarda fark yaratmak da üç bakımdan önemlidir. İlki; çevreye
duyarlı uygulamalarla sağlıklı gıda
üretimidir. Bu aynı zamanda yakın gelecekte tarımda değişeceği öngörülen
paradigma ile uyumlu bir yaklaşımdır.
İkincisi,
öğreticilere yeni bakış açılarını öğreterek, onların farklı bakış açılarının
sorgulayabilmelerini sağlamak açısından önemlidir. Böylelikle üretilen bilimsel
bilginin üreticiye kadar ulaşmasının sağlanması konusunda etkili olunabilir.
Ayrıca önce kendimizi ardından öğrencilerimizi, teknik personeli ve özel sektörü
de yeni yaklaşımlarla tanıştırabildiğimiz ölçüde üretimi etkileyebileceğimizden
dolayı fark yaratmaya ihtiyacımız vardır.
Üçüncüsü ise yeni
yaklaşımları paylaşarak, son paylaşacakları yani üreticileri aydınlatmak
bakımından önemlidir.
Özetle; öğreticilere
öğreterek, etkileyecekleri etkilemek ve
bilgiyi paylaşarak, paylaşacakları aydınlatmak için fark yaratmak
zorundayız.
0 YORUMUNUZ İÇİN TIKLAYIN:
Yorum Gönder
YORUMLARINIZ İÇİN BİRKAÇ RİCA..
* Lütfen yorumlarınız fikir alış verişi ve paylaşım temelli olsun
* Yazılan yazılar ve yorumlar kendi fikirlerinize uygun olmayan düşünceleri ifade ediyor olabilir, olması çok doğaldır (yorumlar zaten bunun için vardır), ancak bu durumun kimseye kişilik haklarına saldırı, nefret uyandırma veya etiketleme yapma hakkını vermediğini lütfen unutmayınız.
* Düşüncelerinizi ifade ederken, lütfen düzgün bir Türkçe ile ve nezaket çerçevesinde kalınız.
Yorumlarınızda lütfen kendinizi tanıtmaktan çekinmeyiniz, ancak adres, telefon gibi özel bilgilerinizi de yazmayınız.
* Son olarak, blog sahibi yorumları yayınlamama hakkını saklı tutuğunu lütfen anımsayınız.